2
Comte
Herbert Marcuse
Comte toplumsal
kuramı negatif felsefe ile bağıntısından kopararak pozitivizmin yörüngesine
yerleştirdi. Aynı zamanda politik ekonomiyi toplumsal kuramın kökü olarak bir
yana bıraktı ve toplumu bağımsız bir bilimin, toplumbilimin nesnesi yaptı. Her
iki adım karşılıklı olarak bağıntılıdır: Toplumbilim felsefi eleştirinin aşkın
bakış açısını yadsıyarak bir bilim oldu. Toplum şimdi az çok genel yasalar tarafından
yönetilen olguların az çok belirli bir karmaşası olarak alınıyordu—bilimsel
araştırmanın herhangi başka bir alanı gibi irdelenecek bir alan olarak. Bu alanı
açıklayan kavramlar onu oluşturan olgulardan türetilecekler, ama bu arada felsefi
kavramların daha geniş kapsamlı imlemleri dışlanacaktı. ‘Pozitif’ terimi felsefi
bir kuramdan bilimsel bir kurama bu dönüşümü belirten tartışmalı bir terimdi.
Hiç kuşkusuz, birincil yapıtının başlığının belirttiği gibi, Comte herşeyi kapsayan
bir felsefe geliştirmeyi istiyordu; ama kolayca görüldüğü gibi pozitivizmin
bağlamında düşünüldüğünde felsefe daha önce taşımış olduğu anlamdan bütünüyle
başka bir anlama gelir, giderek ondan öylesine uzaklaşır ki, kendi gerçek içeriğini
yadsır. ‘Philosophie positive,’ son çözümlemede, in adjecto bir çelişki
demektir. Karşı çıkalamaz bir geçeği izleyen uyumlu bir ilerleme dizgesinin
içerisinde düzenlenmiş tüm görgül bilginin bireşimine göndermede bulunur. Toplumsal
olgusallıklara tüm karşıtçılık felsefi tartışmadan silinir.
|
|
[Maden
ocağında çalıştırılan çocuklar, ABD, 20’nci yüzyıl başları.] |
|
Comte pozitivist
ve felsefi kuramlar arasındaki zıtlığı şöyle özetler: Pozitif toplumbilim aşkınsal
yanılsamalarla ilgilenmek yerine olguların incelenmesiyle, boş düşünceler yerine
yararlı bilgiyle, kuşku ve kararsızlık yerine pekinlikle, olumsuzlama ve yoketme
yerine örgütlemeyle ilgilenecektir.1 Tüm bu durumlarda, yeni toplumbilim
kendisini varolan toplumsal düzenin olgularına bağlayacak ve, gerçi düzeltme
ve geliştirme gereksinimini yadsımayacak olsa da, bu düzeni devirme ya da olumsuzlamaya
yönelik tüm devimleri dışlayacaktır. Bir sonuç olarak, olumlu toplumbilimin
kavramsal ilgisi savunmacı ve aklayıcı olacaktır.
Bunun tüm pozitivist
devimler açısından doğru olduğu söylenemez. Modern felsefenin başlangıcında,
ve yine on sekizinci yüzyılda, pozitivizm militan ve devrimciydi. Olgulara başvurusu
o zaman ancien régimein ideolojik desteği olan dinsel ve metafiziksel
düşünceler üzerine doğrudan bir saldırıya denk düşüyordu. Tarihe pozitivist
yaklaşım o sıralar insanın toplumsal ve politik yaşam biçimlerini değiştirme
hakkının usun doğası ve ilerlemesi ile uyum içinde olduğu olgusunun olumlu bir
tanıtı olarak geliştirildi. Yine, doğrulamanın temeli olarak duyusal algı ilkesi
Fransız Aydınlanma filozofları tarafından yürürlükteki saltıkçı dizgeyi kınamak
için kullanıldı. İnanıyorlardı ki duyular gerçeklik organonu olduğu için ve
duyuların doyumu insan eyleminin asıl güdüsü olduğu için, insanın özdeksel mutluluğunun
gelişmesi kendisine hükümet ve toplumun hizmet etmeleri gereken gerçek erekti.
Verili hükümet ve toplum biçimi bu erek ile açıkça çelişiyorlardı; son çözümlemede,
Aydınlanmanın pozitivistlerinin başvurdukları ‘olgu’ buydu. Derlenip toparlanmış
bir bilimi değil ama toplumsal ve politik bir kılgıyı amaçlıyorlar, insan kılgısını
verili toplumsal düzeni aşan bir gerçeklik ölçünü ile sınıyor olmaları gibi
doğru bir anlamda ussalcılar olarak kalıyorlardı—bir ölçün ki, hiç kuşkusuz
henüz bir olgu olarak değil ama bir hedef olarak varolan bir toplumsal düzenleniş
tarafından temsil ediliyordu. Gördükleri ‘gerçeklik,’ özgür bireylere yeteneklerini
kullanabilme ve gereksinimlerini karşılayabilme olanağını verecek bir toplum,
varolan herhangi bir olgu ya da olgulardan türetilmiyor ama onlara baskıcı bir
toplumsal ve politik dizgeyi gösteren tarihsel durumun felsefi bir çözümlemesinden
sonuçlanıyordu. Aydınlanma usun dünyayı yönetebileceğini ve insanların özgürleşmiş
bilgileri ve sığaları temelinde davranabilseler eskimiş yaşam biçimlerini değiştirebileceklerini
ileri sürüyordu.
|
|
[Modern
Avrupa’nın reform ve devrim gereksinimi hiç kuşkusuz yalnızca birkaç ideoloğun
sapıklığının anlatımı değil ama bir hak, türe, ve insanlık sorunuydu.
İngiliz sanatçısı William Hogart henüz bir aristokrat-serf kutuplaşması
altında ezilen geleneksel 18’inci yüzyıl toplumunun yaşamının dehşet verici
yanlarını belgeledi. William Hogarth burada Beer Street adlı çiziminde
doğmakta olan modern burjuva sınıfının sokak yaşamını yansıtıyor.] |
|
Comte’un pozitif
felsefesi ussalcılığın bu ‘negatif’ eğilimlerini dengeleyecek bir toplumsal
kuramın genel çerçevesini ortaya serer. Bu felsefe orta-sınıf toplumunun ideolojik
bir savunusuna varır, ve dahası, yetkeciliğin felsefi bir aklanışının tohumlarını
taşır. Pozitif felsefenin daha sonra liberalizmin çöküşünü bildirmiş olan yetkeci
ideolojiyi nitelendiren usdışılık ile bağıntısı Comte’un yazılarında bütünüyle
açıktır. Düşüncenin dolaysız deneyime zincirlenmesi Comte’un deneyim alanını
sürekli genişletmesi ile elele gider, öyle ki deneyim bilimsel gözlem alanına
sınırlı olmaya son verir ve ayrıca çeşitli duyusal-üstü güç tiplerini de ileri
sürer. Gerçekte, Comte’un pozitivizminin sonucu gelişmiş bir adlar, simgeler
ve imler kültü ile dinsel bir dizge olarak ortaya çıkar. Kendisi ‘pozitif bir
yetke kuramı’ açımladı ve bir kör izleyiciler bölüngüsünün yetkeci önderi oldu.
Pozitif felsefede usun karalanmasının ilk sonucu buydu.
Gerçekliğin insana
dışsal bir kaynaktan verilmediği ama düşünce ve olgusallık, kuram ve kılgı arasındaki
etkileşim sürecinde köken bulduğu görüşü idealizmin temel kanısı olmuştu. Düşüncenin
işlevi yalnızca olguları toplamak, kavramak ve düzenlemek değil ama ayrıca böyle
bir etkinliğe onu olanaklı kılan ve böylece olgulara a priori olan bir
niteliği katmaktı. Öyleyse, insan dünyasının önemli bir kesimi, idealistlere
göre, gözlem tarafından doğrulanamayacak öğelerden oluşuyordu. Pozitivizm bu
öğretiyi tanımadı ve yavaşça düşüncenin özgür kendiliğindenliğinin yerine başat
olarak alıcı işlevleri geçirdi. Bu salt bir bilgikuramı sorunu değildi. İdealistik
us düşüncesi, anımsıyoruz ki, özünlü olarak özgürlük düşüncesi ile bağıntılıydı
ve toplum üzerinde egemen olan herhangi bir doğal zorunluk kavramının karşısında
duruyordu. Pozitif felsefe bunun yerine toplumun incelenmesini doğanın incelenmesi
ile eşitleme eğilimindeydi, öyle ki doğal bilim, özellikle yaşambilim, toplumsal
kuramın ilkörneği oluyordu. Toplumsal inceleme geçerlilikleri fiziksel yasaların
geçerliliklerine andırımlı toplumsal yasaları arayan bir bilim olacaktı. Toplumsal
kılgı, özellikle toplumsal dizgeyi değiştirme sorunu, böylelikle değişmez bir
katılık tarafından boğuldu. Toplum doğal bir zorunlukla devinen ussal yasalar
tarafından yönetiliyor olarak görüldü. Bu konum eytişimsel toplum kuramı tarafından
savunulan görüşle, toplumun sözcüğün tam anlamıyla doğal yasalar tarafından
yönetildiği için usdışı olduğu düşüncesiyle doğrudan çelişiyordu.
‘Fiziksel yasaların
değişmezliğine ilişkin genel inak’ Comte tarafından pozitivizmin ‘gerçek tini’
olarak adlandırılır.2 Bu inancı toplumsal kurama uygulamayı önerir
ve böylelikle onu tanrıbilim ve metafizikten kurtararmayı ve ona bir bilim konumunu
vermeyi amaçlar. ‘Tanrıbilimsel ve metafiziksel felsefeler bugün toplumsal inceleme
dizgesinden başka hiçbir yerde yürürlükte değildirler. Bu son sığınaktan da
kovulmalıdırlar. Bunu yerine getirecek olan anlayış herşeyden önce toplumsal
devimi bir tür istenç tarafından yönetiliyor olmak yerine zorunlu olarak değişmez
fiziksel yasaların altında duruyor olarak gören anlayış olacaktır.’3 Metafiziğin pozitivist yadsınışına böylece insanın kendi toplumsal kurumlarını
ussal istenci ile uyum içinde değiştirme ve yeniden örgütleme isteminin bir
yadsınışı eşlik ediyordu. Bu Comte’un pozitivizminin Bonald ve De Maistre tarafından
desteklenen özgün karşı-devrim felsefeleri ile paylaştığı öğedir. Bonald ‘dinsel
ya da politik bir topluma bir anayasa vermenin ancak bir cisme ağırlık ya da
özdeğe uzam verilebilmesi denli olanaklı olduğunu’ ve insanın karışmasının ancak
toplumun ‘doğal oluşumuna’ ulaşmasının önüne geçtiğini tanıtlamayı istiyordu.4 De Maistre ‘insan usunun, ya da felsefe denilen şeyin, devletlerin ya da bireylerin
mutluluğuna hiçbirşey katmadığını,’5 ‘yaratmanın insan yeteneklerinin
ötesinde olduğunu,’6 ve usunun ‘yalnızca yaratma için değil ama herhangi
bir dinsel ya da politik birlikteliği korumak için bile bütünüyle etkisiz olduğunu’7 göstermeyi istiyordu. ‘Devrimci tin’ başka bir öğretinin, toplumun insan istencinin
boyun eğmesi gereken değişmez bir doğal düzene iye olduğu kanısının yayılmasıyla
durdurulacaktı.
Comte toplumbilime
ayrıca bu sözü edilen öğretiyi ‘tüm politik eylemin genel sınırlarını’ saptamanın
bir aracı olarak güvenilir kılma görevini de yükledi.8 Toplumda değişmez
yasaların bulunduğu ilkesini kabul etmek insanları sıkıdüzen için ve varolan
düzene boyuneğiş için hazırlayacak ve ona ‘teslim oluşlarını’ çabuklaştıracaktır.
‘Teslim olma’ Comte’un yazılarında doğrudan doğruya değişmez toplumsal yasalara
onaydan türeyen bir kilit taşıdır. ‘Gerçek teslimiyet, eş deyişle, zorunlu kötülüklere
kararlı olarak ve hiçbir karşılık beklemeksizin dayanma yatkınlığı, ancak doğal
fenomenler türlülüğünü yöneten değişmez yasalar için derin bir duygudan doğabilir.’9 Comte’un savunduğu ‘pozitif’ politika ona göre bir ‘bilgece yasama’ geliştirerek
‘doğasının kendisinden ötürü kamu düzenini sağlamlaştırma’ eğiliminde olacaktır,
üstelik düzeltilemez politik kötülükler söz konusu olduğu zaman bile.10
|
|
[İngiliz
sanatçısı William Hogart 18’inci yüzyıl İngiltere toplumunun yaşamını
belgeledi. Buradaki Gin Lane gibi çizimlerinde Londra’nın en yoksul
kesimlerinden sahneler gösterir.] |
|
Teslimiyetin hangi
toplumsal kümelerden ve amaçlardan yana ileri sürüldüğü konusunda hiçbir kuşkuya
yer yoktur. Geçmişte kendini yürürlükteki yetkenin sürdürülmesi ve çıkar çevrelerinin
tüm devrimci saldırılardan korunması için kullanılmak üzere böylesine güçlü
ve açık olarak ortaya sürmüş bir başka felsefe daha bulmak güçtür. Comte pozitivizm
için propagandasına gerçek bilimin ‘her gerçek düzenin vazgeçilmez temeli olan
anlıksal düzeni sürekli olarak kurmak ve sağlamlaştırmak’tan başka hiçbir genel
amacı olmadığını bildirerek başlar.11 Bilimde düzen ve toplumda düzen
bölünmez bir bütüne kaynaşırlar. Enson hedef bu toplumsal düzeni aklamak ve
sağlamlaştırmaktır. Pozitif felsefe ‘arı devrimci ilkelerin anarşik güçleri’
ile çarpışabilecek biricik silahtır; yalnızca o ‘yürürlükteki devrimci öğretiyi
soğurmayı’ başarabilir.12 ‘La cause de l’ordre,’ bundan başka, daha
da büyük yararlar getirecektir. Pozitif politika kendiliğinden ‘kamu oyu tarafından
varolan çeşitli güçlere ... ve bunların tüm temsilcilerine yöneltilen büyük
ölçüde abartılmış dikkati saptırma ...’ eğilimini gösterecektir.13 Bu sapmanın sonucu tüm toplumsal çabayı birincil olarak ‘ahlaksal’ bir yenilenme
üzerinde yoğunlaştırmak olacaktır. Comte sık sık toplumsal kuram ve kılgıda
‘salt özdeksel kaygıların baskınlığına’ eşlik eden ‘ciddi ve gözdağı verici
tehlikeleri’ vurgular.14 Onun toplumbiliminin en iç çıkarları Hegel’in
idealizminden çok daha keskin bir biçimde karşı-özdekçidirler. ‘Bugün başlıca
toplumsal güçlükler özsel olarak politik değil ama ahlaksal güçlüklerdir,’ ve
çözümleri kurumlarda olmaktan çok ‘görüşlerde ve ahlakta’ bir değişimi gerektirir.
Buna göre pozitivizm ‘politik ajitasyonu’ en sonunda ‘sağlıklı bir tarih anlayışı
ile bağdaşmayan’ köktenci eğilimleri bastıracak ‘felsefi bir kavgaya dönüştürmede’
yardımcı olmaya çağrılır.15 Yeni felsefi devim uygun bir süre içinde
insanlara toplumsal düzenlerinin hiç kimsenin ceza görmeksizin çiğneyemiyeceği
ilksiz sonsuz yasalar altında durduğunu öğretecektir. Bu yasalara göre tüm hükümet
biçimleri ‘geçici’dirler,—ki kendilerini insanlığın direnilmez ilerlemesine
acısızca uyarlıyacak oldukları anlamına gelir. Böyle koşullar altında devrim
anlamsızdır.
Toplumu yöneten
‘geçici güçler’ Comte’a göre hiç kuşkusuz göreceklerdir ki, ‘insanlara, düşüncelerinin
şimdiki durumunda, hiçbir politik değişimin gerçek bir önemi olmadığı duygusunu
aşılayabilmenin biricik aracı olan olumlu politik bilim’in etkisi yoluyla güvenlikleri
etkili bir biçimde artamaktadır.16 Yeryüzünün efendileri ayrıca öğreneceklerdir
ki pozitivizm ‘tüm erki kim olurlarsa olsunlar bu erke iye olanların ellerinde
sağlamlaştırma’ eğilimindedir.’17 Comte daha da açık sözlü bile olabilir.
Yürürlükteki mülkiyet düzenine karşı yöneltilmiş ‘tuhaf ve aşırı tehlikeli’
kuram ve çabaları kınar. Bunlar ‘saçma bir Ütopya’ yaratırlar.18 Hiç kuşkusuz, alt sınıfların koşullarını geliştirmek zorunludur, ama bu sınıf
engellerini dağıtmaksızın ve ‘vazgeçilmez ekonomik düzeni rahatsız etmeksizin’
yapılmalıdır.19 Bu noktada da pozitivizm kendi için bir güvenilirlik
kanıtı sunar. ‘Egemen sınıfları tüm anarşik yayılma karşısında korumak’20 ve kitleyi uygun bir biçimde ele almanın yolunu gösterme sözünü verir. ‘Pozitif’
teriminin felsefesindeki anlamını açıklarken, Comte felsefesinin doğasının kendisinde
‘yoketmeye değil ama örgütlemeye yazgılanmış’ ve hiçbir zaman ‘saltık bir olumsuzlama
ileri sürmeyecek’ olduğunu bildirerek, kendini cause de l’ordreye salık
vermesinin nedenlerini özetler.21
Comte’un toplumbiliminin
toplumsal ve politik rolüne oldukça uzun bir yer ayırmamızın nedeni pozitivizmin
daha sonraki gelişiminin toplumsal ve yöntembilimsel ilkeler arasındaki güçlü
bağıntıyı bütünüyle ortadan kaldırmış olmasıdır. Soruyu şimdi soruyoruz: İlkelerinden
hangisi pozitif felsefeyi varolan düzenin yeterli koruyucusu ve savunucusu yapmaktadır?
Aydınlanmanın pozitivist tini ve sonraki pozitivist görüşler arasında gördüğümüz
karşıtlığı saptarken,22 daha önce pozitivizmin metafiziği yadsımasına
ve ‘imgelemin gözleme altgüdümlü kılınmasına’ değinmiş23 ve bunların
verili olana boyun eğme yönündeki bir eğilimi simgelediklerini göstermiştik.
Tüm bilimsel kavramlar olgulara altgüdümlü kılınacaklardı. Birinciler yalnızca
ikinciler arasındaki olgusal bağıntıları belirtik kılacaklardı. Olgular ve bağıntıları
doğal olduğu gibi toplumsal fenomenleri de kapsayan katı bir düzeni temsil ediyorlardı.
Pozitivist bilimin ortaya çıkardığı ve onu görgücülükten ayırdeden yasalar ayrıca
yeni bir düzen kurma gereksinimini yadsımak için yürürlükteki düzeni bir temel
olarak onaylamaları anlamında da pozitiftiler. Reform ve değişimi dışlamaları
söz konusu değildi, tersine, ilerleme düşüncesi Comte’un toplumbiliminde büyük
bir yer kaplıyordu: ama ilerleme yasaları verili düzenin düzeneğinin bir parçasıydılar,
öyle ki bu düzen ilkin yok edilmesi gerekmeksizin pürüzsüzce daha yüksek bir
evreye ilerliyordu.
Comte bu sonuca
varmada pek güçlük çekmedi, çünkü tarihsel gelişimin değişik evrelerini toplumsal
bir sürecin olmaktan çok ‘felsefi bir devimin’ evreleri olarak görüyordu. Comte’un
üç evre yasası bunu oldukça açık olarak örnekler. Tarih, der, ilkin tanrıbilimsel
egemenliğin, sonra metafiziksel egemenliğin ve son olarak da pozitivist egemenliğin
kaçınılmaz yolunu tutar. Ancien régimein çoktandır yıkılmış ve orta sınıfın
çoktandır toplumsal ve ekonomik gücünü sağlamlaştırmış olduğu bir zamanda bu
anlayış Comte’un kendini ancien régimee karşı yürekli bir savaşçı olarak
göstermesine olanak verdi. Comte ancien régimei birincil olarak bilimdeki
tanrıbilimsel ve metafiziksel düşüncelerin bir kalıntısı üzerine dayanıyor olarak
yorumluyordu.
Kurgu yerine gözlem,
Comte’un toplumbiliminde, vurgunun düzendeki bir bozukluk yerine düzen üzerine
getirilmesi demektir; özgür eylem yerine doğal yasaların yetkesi, düzensizlik
yerine birleşme demektir. Comte’un pozitivizmine öylesine temel olan düzen düşüncesi
yöntembilimsel anlamında olduğu gibi toplumsal anlamında da totaliter bir içerik
taşır. Yöntembilimsel vurgu birleşmiş bir bilim üzerine getiriliyordu—pozitivizmin
yakın zamanlardaki gelişmelerinde başat olan o aynı düşünce. Comte felsefesini
‘evrensel olarak tanınmış ilkelerin’ bir dizgesi üzerine kurmak istiyordu—ilkeler
ki, enson geçerliliklerini yalnızca ‘kamu istencinin onları özgür bir tartışmanın
sonucu olarak doğrulaması tarafından ortaya çıkarılan gönüllü onay’dan alacaklardı.24 ‘Kamu,’ tıpkı yeni-pozitivizmde olduğu gibi, kendini bilgi ve eğitim için zorunlu
donatımları olan bilim adamlarının bir forumu olarak gösterir. Toplumsal sorular,
karışık doğalarından ötürü, ‘küçük bir seçkin aydınlar kümesi’ tarafından ele
alınmalıdır.25 Bu yolda, herkes için büyük önemi olan en dirimsel
sorunlar toplumsal savaşım alanından çekilir ve özelleşmiş bir bilimsel inceleme
alanında araştırılmak üzere şişelenirler. Birleşme bu doğrultudaki çabaları
er geç ‘sürekli ve kesin bir anlıksal birlik durumu’ yaratacak olan bilimadamları
arasındaki bir anlaşma sorunudur. Bilimlerin tümü aynı potaya dökülecek ve düzenli
bir şemada kaynaşacaklardır. Tüm kavramlar ‘bir ve aynı temel yöntem’in sınaması
altına alınacaklardır, ta ki sonunda ‘ussal bir tekbiçimli yasalar dizisi’ içinde
düzenlenmiş olarak ortaya çıkıncaya dek.26 Pozitivizm böylece ‘kavramlarımızın
bütününü dizgeselleştirecektir.’27
Pozitivist düzen düşüncesi eytişimsel yasalar kümesinden bütünüyle ayrı bir yasalar kümesine
göndermede bulunur. Bu ikinciler özsel olarak pozitifken ve kararlı bir düzen
oluşturlarken, birinciler ise özsel olarak negatif ve kararlılığı yokedicidirler.
İkinciler toplumu doğal bir uyum alanı olarak görürken birinciler onu bir karşıtlıklar
dizgesi olarak görürler. ‘Doğal yasalar kavramı hemen karşılık düşen bir kendiliğinden
düzen düşüncesini gerektirir ki, eşliğinde her zaman bir uyum kavramı bulunur.’28 Pozitivist toplumbilim temel olarak ‘toplumsal statik’tir, ve böylece toplumdaki
çeşitli varoluşsal koşullar arasında gerçek ve sürekli bir uyumun bulunduğunu
ileri süren pozitivist öğretiyle bütününde anlaşır.29 Uyum yürürlüktedir,
ve yürürlükte olduğu için, yapılacak şey ‘düzeni düşünmektir, uygun bir biçimde
düzeltebilme amacıyla, ama hiçbir zaman ve hiçbir yerde onu yaratmak için değil.’30
Comte’un toplumsal
statik yasalarının daha yakından bir incelenişi saşkınlık yaratıcı soyutluk
ve yoksulluklarını açığa serer. Bunlar iki önerme çevresinde özeklenirler. İlkin,
insanların mutlulukları için çalışmaları gerekir; ikincisi, tüm toplumsal eylemler
insanların karşı çıkılamaz bir yolda bencil çıkarlar tarafından güdüldüklerini
gösterir. Pozitivist politik bilimin birincil görevi yapılacak değişik iş türleri
ile öz-çıkarın ortak yarar için beceriyle kullanımı arasındaki doğru dengeyi
saptamaktır. Bu bağlamda Comte güçlü yetke için gereksinimi vurgular. ‘Anlıksal
düzende, özdeksel düzende olduğundan daha az olmamak üzere, insanlar herşeyden
önce sürekli etkinliklerini onların kendiliğinden çabalarını toparlayarak ve
saptayarak destekleyebilecek yüksek bir yönlendirici el için vazgeçilmez bir
gereksinim duyarlar.’31 Pozitivizm dünyada insan ilerlemesinin son
evresinde başat konumuna ulaştığı zaman, şimdiye dek varolan yetke biçimlerini
değiştirir, ama hiçbir biçimde yetkenin kendisini ortadan kaldırmaz. Comte bir
‘pozitif yetke kuramı’ özetler,32 tüm etkinliği bireysel istençlerin
onayı üzerine dayanan bir toplum tasarlar. Bununla birlikte, bu tablonun liberalist
tonu gölgelenir. Pozitivist felsefenin kurucusu boyun-eğme ve önderlik üzerine
övgüler yağdırırken, teslimiyet içgüdüsü utku kazanır. ‘Bilgeler ve değerli
önderler tarafından davranışlarımızın genel olarak yönlendirilmesinin baskıcı
sorumluluğundan uygun bir biçimde kurtarılmanın ... mutluluğunu yaşarken boyun
eğmek ne tatlıdır.’33
Güçlü bir kolun
sığınağı altında mutluluk—bugünün Faşist toplumlarının özelliğine öylesine yakın
bir tutum—pozitivist pekinlik idealine eklemlenir. Herşeyden güçlü bir yetkeye
boyun eğiş en yüksek güvenlik düzeyini sağlar. Kuram ve kılgının eksiksiz pekinliği,
Comte için, pozitivist yöntemin temel kazanımlarından biridir.
Pekinlik düşüncesi
hiç kuşkusuz pozitivist felsefe ile ortaya çıkmış değildir, tersine, Descartes’tan
bu yana, ussalcılığın güçlü bir özelliği olmuştu. Bununla birlikte, pozitivizm
terimin anlam ve işlevini yeniden yorumladı. Belirttiğimiz gibi, ussalcılık
kuramsal ve kılgısal pekinliğin zemininin düşünen öznenin özgürlüğü olduğunu
ileri sürüyordu. Bu temel üzerinde öyle bir evren kurdu ki tam anlamıyla bireyin
anlıksal ve kılgısal gücünün egemenliği altında olduğu düzeye dek ussaldı. Gerçeklik
özneden kaynaklanıyor ve hangi nesnel biçimi alırsa alsın üzerinde öznellik
damgasını taşıyordu. Dünya öznenin ussal özerkliği ile uyumlu olduğu düzeyde
gerçekti.
Pozitivizm pekinliğin
kaynağını düşünce öznesinden algı öznesine kaydırır. Bilimsel gözlem burada
pekinliği sağlayan şeydir. Düşüncenin kendiliğinden işlevleri gerilerken alıcı
ve edilgin işlevleri başatlık kazanır.
|
|
[Maden
ocağında çalıştırılan çocuklar, İngiltere, 19’uncu yüzyıl.] |
|
Comte’un toplumbilimi,
düzen kavramı dolayısıyla, özsel olarak ‘toplumsal statik’tir; ayrıca ilerleme kavramı dolayısıyla ‘toplumsal dinamik’tir. İki temel kavram arasındaki
ilişkiyi Comte sık sık açıklamıştır. Düzen ‘temel ilerleme koşuludur,’34 ve ‘tüm ilerleme en sonunda düzeni sağlamlaştırma eğilimindedir.’35 Toplumsal karşıtlıkların henüz yürürlükte olması olgusunun birincil nedeni düzen
ve ilerleme düşüncelerinin henüz ayrı olmalarıdır, bir koşul ki anarşist devrimcilerin
ilerleme düşüncesini gaspetmelerine olanak vermiştir. Pozitif felsefe düzen
ve ilerlemeyi uzlaştırmayı, ‘düzen gereksinimine ve ilerleme gereksinimine ortak
bir doyum’ sağlamayı amaçlar.36 Bunu ilerlemenin kendinde düzen olduğunu,
devrim değil ama evrim olduğunu göstererek yapabilir.
Tarihi karşı-özdekçi
bakış açısından yorumlaması Comte’un üstlendiği işi kolaylaştırdı. Aydınlanmanın
ilerlemenin birincil olarak anlıksal bir süreç olduğu, pozitif bilginin sürekli
ilerleyişi olduğu anlayışını korudu.37 Aydınlanmanın anlayışından
özdeksel içeriği elinden geldiğince uzaklaştırdı, böylece ‘kısır politik ajitasyonun
yerine yeğin bir anlıksal devim geçirme’ sözüne bağlı kaldı.38 Varolan
düzeni koruma gibi önde gelen bir gereksinimin hizmetinde, ilerleme düşüncesi
verili ‘koşullar dizgesi’nin izin verdiği ölçüde fiziksel, ahlaksal ve anlıksal
gelişme ile bir çizgide durur.39 Comte’un ilerleme düşüncesi devrimi,
verili koşullar dizgesinin bütünsel dönüşümünü dışlar. Tarihsel gelişim toplumsal
düzenin ilksiz sonrasız ‘doğal’ yasalar altında uyumlu bir evriminden daha öteye
varmaz.
‘Dinamik toplumbilim’
bu evrimin mekaniğini sunacaktır. Bakışı özsel olarak ‘her toplum durumunu önceki
durumun zorunlu bir sonucu ve sonraki durumun vazgeçilmez motoru olarak kavramaktır.’40 Toplumsal dinamik bu sürekliliği yöneten yasaları ele alır; başka bir deyişle,
‘ardışıklık yasalarını’; toplumsal statik ise ‘birarada-varoluş yasalarını’
irdeler.41 Birincisi ‘gerçek ilerleme kuramına’ katkıda bulunur,
ikincisi ‘gerçek düzen kuramına.’ İlerleme tarihte anlıksal ekinin sürekli bir
büyümesi ile eşitlenir. Toplumsal dinamiğin temel yasası artan gücün insanı
doğanın alt örgensel varlıklarından ayırdeden örgensel yetilere—‘anlık ve sociabilité’—katkıda
bulunuyor olmasıdır.42 Uygarlık ilerlerken, insanlığın doğasını somutta
sergilemeye adım adım yaklaşmaktadır; en yüksek uygarlık düzeyi ‘doğa’ ile en
uyumlu düzeydir.43 Tarihsel ilerleme doğal bir süreçtir ve, böyle
olarak, doğal yasalar tarafından yönetilir.44 İlerleme düzendir.
Toplumsal kuramı
varolan koşullarla bağdaşabilir kılma süreci ona verdiğimiz gelişim düzeyi açısından
henüz tamamlanmış değildir. Verili olguların geçerliliklerinin ötesine geçecek
ya da yönelecek tüm öğelerin henüz dışlanmaları gerekir; bu ise toplumsal kuramın göreci kılınmasını gerektirir. Comte pozitivizmin son belirleyici yanının,
bekelediğimiz gibi, ‘her yerde saltık olanın yerine göreli olanı geçirme’ eğilimi
olduğunu bildirir.45 ‘Göreci bakış açısının bu değiştirilemez başatlığı’ndan
Comte toplumsal gelişimin doğal olarak uyumlu bir özelliğinin olduğu biçimindeki
temel görüşünü türetir. Her tarihsel toplum evresi karşılık düşen ‘insanlık
çağı’nın ve koşullar dizgesinin izin verdiği oranda eksiksizdir.46 Doğal bir uyum yalnızca toplumsal şemanın birarada varolan parçaları arasında
değil, ama ayrıca insanlığın orada bildirilen gizillikleri ve bunların olgusallaşmaları
arasında da yürürlüktedir.
Comte’a göre, görecilik
toplumbilimin değişmez toplumsal statik ve dinamik yasalarını irdeleyen sağın
bir bilim olduğu anlayışından ayrılamaz. Bu yasalar ancak bilimsel gözlem tarafından
ortaya çıkarılırken, bilimsel gözlem ise kendi payına örgütlemesi gereken oldukça
karışık fenomenler ile başa çıkabilmek için bilimsel uygulayımlarda sürekli
bir ilerlemeyi gerektirir.47 Tamamlanmış bilgiye erişme bilimsel
ilerlemenin kendisinin tamamlanması ile çakışır; böyle bir eksiksizliğe önsel
olarak, tüm bilgi ve gerçeklik kaçınılmaz olarak bölümseldir ve erişilen anlıksal
gelişim düzeyi ile görelidir.
Bu noktaya dek,
Comte’un göreciliği yalnızca yöntembilimseldir ve gözlem yöntemlerindeki zorunlu
bir yetersizlik üzerine kurulmuştur. Ama toplumsal gelişimin birincil olarak
anlıksal gelişim biçiminde yorumlanması olgusuna bağlı olarak, onun göreciliği
toplumbilimin öznel yanı (yöntem) ve nesnel yanı (içerik) arasına önceden-saptanmış
bir uyum getirir. Tüm toplumsal biçimler ve kurumlar, değindiğimiz gibi, geçicidirler,
şu anlamda ki, anlıksal ekin ilerlerken bunlar ileri bir ekin tipinin anlıksal
yetenekleri ile bağdaşacak olan başkalarına geçeceklerdir. Geçici karakterleri,
gerçi eksikliklerinin bir belirtisi olsa da, aynı zamanda (göreli) gerçekliklerinin
de bir göstergesidir. Pozitivizmin kavramları görelidirler çünkü tüm olgusallık
görelidir.
Bilim Comte için
kuramsal görecilik alanıdır ve kuramsal görecilik ise ‘değer yargılarını’ dışlamış
olan alandır. Pozitivist toplumbilim ‘politik olgulara ne hayranlık duyar ne
de onları kınar ama onlara ... yalın gözlem nesneleri olarak bakar.’48 Toplumbilim pozitivist bir bilim olunca verili bir toplumsal biçimin ‘değeri’ne
ilişkin tüm kaygısını bir yana bırakmıştır. İnsanın mutluluk arayışı bilimsel
bir sorun değildir, ne de istek ve yeteneklerinin olanaklı en iyi somutlaşmaları
sorusu böyle bir sorundur. Comte bütün bir toplumsal fizik alanını ‘yeri sonsuza
dek ‘‘gelişim’’ terimi gibi arı bilimsel bir terim tarafından alınmış olan ‘‘eksiksizlik’’
sözcüğünü bir kez bile kullanmaksızın’ kolayca irdeliyeceğini övünçle ileri
sürer.49 Her tarihsel düzey bir önceki düzeyden daha yüksek bir gelişim
evresini temsil eder, salt şu olgu nedeniyle ki, sonraki öncekinin zorunlu ürünüdür
ve bir deneyim ve yeni bilgi ‘artı’sı kapsar. Bununla birlikte, Comte onun gelişim
kavramının eksiksizliği dışlamadığına inanır.50 İnsanların özsel
koşulları ve yetenekleri toplumsal gelişim ile birlikte gelişmişlerdir; bu tartışma
götürmez. Ama yeteneklerin gelişimi birincil olarak bilimde, sanatta, ahlakta,
ve tümü de, tıpkı toplumsal koşullardaki gelişme gibi, ‘uygun sınırlar içerisinde
aşamalı olarak’ devinen alanlarda yer alır. Buna göre, yeni bir toplum düzeni
için devrimci çabaların şemada hiçbir yerleri yoktur. Onlarsız yapılabilir.
‘Daha iyi hükümet için boşuna arayış’ zorunlu değildir,51 çünkü her
bir yerleşik hükümet biçiminin kendi göreli hakkı vardır ve bu ancak saltıkçı
bir bakış açısını benimseyenler tarafından tartışılabilir—bir bakış açısı ki,
tanım gereği yanlıştır. Comte’un göreciliği böylece ‘pozitif yetke kuramında’
sonlanır.
Comte’un yerleşik
yetke için saygısı geniş kapsamlı bir hoşgörü ile kolayca bağdaşabiliyordu.
Her iki tutum da onun bilimsel görecilik markasında eşit ölçüde geçerlidir.
Kınama için hiçbir yer yoktur. ‘Gerçek ilkelerinde en küçük bir değişiklik yapılmaksızın’
pozitivizm ‘yürürlükteki tüm öğretilere sağın ve bir felsefi bir haklılık’ ile
yaklaşabilir’52—bir erdem ki onu ‘varolan tüm yanlar için kabul edilebilir
kılacaktır.’53
Hoşgörü düşüncesi
pozitivizmin gelişmesi ile birlikte içerik ve işlevini değiştirdi. Saltık devlete
karşı döğüşmüş olan Fransız Aydınlanmacıları hoşgörü istemlerine göreci bir
çerçeve vermiyorlar ama bu istemi daha iyi—tam olarak Comte’un yadsımakta olduğu
anlamda ‘daha iyi’—bir hükümet biçimi kurmak için genel çabalarının parçası
olarak ileri sürüyorlardı. Hoşgörü varolan tüm yanlar için türe anlamına gelmiyordu.
Gerçekte, en etkili yanlardan birinin, hoşgörüsüzlüğü bir egemenlik aracı olarak
kullanan feodal soyluluğun bağlaşığı olan rahipliğin ortadankaldırılması anlamına
geliyordu.
Comte sahneye çıktığı
zaman, ‘hoşgörüsü’ varolan düzene karşı çıkanlar için değil ama ‘bunlara’ karşı
olanlar için bir belgi oldu. İlerleme kavramı biçimselleştirilirken, hoşgörü
ona on sekizinci yüzyılda içerik vermiş olan ölçünden koparıldı. Daha önce pozitivist
ölçün yeni bir toplum olmuştu, ve hoşgörü ise bu ölçüne karşı çıkanlara yönelik
hoşgörüsüzlüğe eşdeğerdi. Öte yandan, biçimselleştirilmiş hoşgörü kavramı gerici
güçlere karşı da hoşgörü göstermeye varıyordu. Bu tür hoşgörü için gereksinim
verili olgusallıkların ötesine giden tüm ölçünlerin yadsınmış olmaları olgusundan
doğdu—ölçünler ki Comte’un gözünde bir saltığı arayan ölçünlere yakındılar.
Yürürlükteki toplumsal dizgeyi aklamış olan bir felsefenin bağlamında hoşgörü
çığlığı dizgeden çıkar sağlayanlar için giderek artan bir biçimde yararlı oldu.
Bununla birlikte,
Comte tüm yanlara eşit olarak davranmaz. Sık sık pozitivizmin büyük bir toplumsal
küme ile, proleterya ile özsel bir yakınlık içinde olduğunu söyler. Proleterlerin
pozitivizme karşı ideal bir yatkınlıkları vardır.54 Comte Systéme
de politique positive’de tam bir bölümü ‘yeni felsefeciler en diri bağlaşıklarını
poleterlerimiz arasında bulacaklardır’55 önermesine ayırmıştır.
Proleterya olgusu
Comte’un toplumbilimini tıpkı karşısavını, Marxist eleştiriyi kaygılandırmış
olduğu gibi kaygılandırıyordu. Proleterya olgusu öylesine açıkça çeliştiği uyumlu
ilerleme düzeni ile uzlaştırılamadıkça hiçbir pozitif yurttaş toplumu kuramı
olamazdı. Çünkü, eğer proleterya yurttaş toplumunda temel sınıf ise, bu toplumun
ilerlemesinin yasaları onun yokoluşunun yasalarıdırlar, ve toplum kuramı olumsuz
bir kuram olmalıdır. Toplumbilim, bu durum karşısında, varsıllık birikimi yoksullukta
bir yeğinleşmenin yanısıra yer alır biçimindeki eytişimsel savın bir çürütülmesini
sunmak zorundadır.
Comte bu son savı
‘uğursuz ve ahlaksız bir önyargı’ olarak gördü,56 bir önyargı ki,
toplumun işlev görebilmesi için gereksindiği ‘işleyimsel sıkıdüzeni’ pekiştirecek
olan pozitivizm tarafından yokedilmesi gerekiyordu. Comte liberalizm kuram ve
kılgısının sıkıdüzeni koruyamayacak olduğunu savunuyordu. ‘Salt kendiliğinden
gelen (eş deyişle ekonomik güçlerin özgür oyunu yoluyla gelen) düzen düzeyine
izin verme yatkınılığı, bu boş ve usdışı yatkınlık’ toplumsal süreçte her somut
iveğenlik durumunda toplumsal kılgının ‘ağır bir teslimiyetine’ varır.57
Comte’un zorunlu
ilerleme yasalarına inancı bu yasaların yolunda duran tüm engelleri kaldıracak
toplumsal bir reform yönündeki kılgısal çabaları dışlamıyordu. Pozitivist toplumsal
reform izlencesi liberalizmin yetkeciliğe dönüşümünün ön habercisi olur. Felsefesi
benzer bir eğilim göstermiş olan Hegel’e karşıt olarak, Comte dönüşümün yurttaş
toplumunun karşıtlıklı yapısı tarafından zorunlu kılınmış olduğu olgusunu geçiştirdi.
Çatışmadaki sınıflar, ona göre, eski bir rejimin kalıntısından başka birşey
değildirler, ve bu rejim, ‘temel mülkiyet kurumuna’ yönelik hiçbir gözdağı olmaksızın,
çok geçmeden pozitivizm tarafından ortadan kaldırılacaktır.58
Pozitivizmin egemenliği,
Comte’a göre, proleteryanın koşulunu iyileştirecektir, ilkin eğitimde ve ikinci
olarak ‘iş yaratılması’ yoluyla.59 Görüş her şeyi kucaklayan hiyerarşik
bir devleti gerektirir—bir devlet ki tüm toplumsal kümelerden oluşan bir seçkinler
tabakası tarafından yönetilir ve tüm değişik çıkarları olgusal bir bütüne birleştiren
yeni bir ahlak ile nitelenir.60 Bu hiyerarşi yetkesini üyelerinin
özgür onaylarından türetecektir yolundaki sayısız bildirime karşın, Comte’un
devleti pek çok bakımdan çağdaş yetkeci devleti andırır. Örneğin, ‘beyin ve
el arasında kendiliğinden bir birlik olacaktır.’61 Açıktır ki, yukarıdan
düzenleme böyle bir birliğin kuruluşunda önemli bir rol oynar. Comte sorunu
daha da açık kılar. Ona göre işleyimsel gelişim daha şimdiden öyle bir noktaya
ulaşmıştır ki, ‘girişimci ve işçi arasındaki ilişkiyi bundan böyle aralarındaki
özgür doğal karşıtlaşmada yeterince güvence altına alınmayan vazgeçilmez bir
uyuma doğru düzenlemek’ zorunlu olmuştur.62
Girişimcileri ve
işçileri birleştirme ediminin hiçbir biçimde işçinin kaçınılması olanaksız aşağı
konumunu ortadan kaldırmaya yönelik bir adım olarak amaçlanmadığı konusunda
bize inanca verilir. İşçinin etkinliği, Comte için, doğal olarak girişimcinin
etkinliğinden daha az kapsamlı ve daha az sorumludur. Toplum bir ‘pozitif hiyerarşi’dir,
ve toplumsal tabakalaşmaya boyun eğiş bütünün yaşamı için vazgeçilmezdir.63 Dolayısıyla, yeni ahlak birincil olarak bir bütüne karşı bir ‘ödev’ ahlakı olacaktır.
Proleteryanın haklı istemleri de ödevler olacaklardır. İşçi ‘ilk eğitimi alacak
ve sonra çalışacaktır.’ Comte bu ‘iş yaratma izlencesi’ üzerinde ayrıntıya girmez,
ama bir dizgeden söz eder ki orada tüm bireysel işlevler kamu işlevleri olurlar,64 öyle ki her etkinlik bir kamu hizmeti olarak örgütlenir ve yerine getirilir.
Emeğin bu ‘ulusallaştırılması’nın
hiç kuşkusuz toplumculuk ile hiçbir ilgisi yoktur. Comte ‘pozitif düzen’de ‘çeşitli
kamu işletmeleri artan bir oranda özel işleyime bırakılabileceklerdir,’ der,
yeter ki böyle bir ‘yönetsel değişiklik’ zorunlu sıkıdüzeni bozmasın.65 Bu bağlamda pozitif düzeni sürdürmede giderek artan bir biçimde önem kazanmış
olan bir etmene değinir—ordu. Tüm toplumsal kümelere eşit ölçüde haktanır olarak
davranma çabası onu felsefesini ‘askeri sınıfa’ öğütlemeye yöneltir, şu anımsatma
ile ki, pozitivizm, gerçi askeri eylemin aşamalı yitişini onaylıyor olsa da,
‘özdeksel düzenin zorunlu korunmasında’ orduya düşen ‘önemli geçici işlevi doğrudan
doğruya aklar.’66 Toplumsal dizgenin yatkın olduğu büyük rahatsızlıklar
nedeniyle, ‘ordunun ... kamu düzeninin değişmezliğini sürdürmeye etkin olarak
katılmada giderek özselleşen bir görevi vardır.’67 Ulusal savaşlar
yiterken, orduya giderek artan bir ölçüde bir büyük politik jandarma olma (une
grande maréchaussée politique) ‘toplumsal görevinin’ yüklendiğine tanık
olacağız.68
Bununla birlikte,
tek bir belirleyici bakımdan, Comte’un dizgesi Batı felsefesinin kurtuluşçu
işlevini barındırır, çünkü yalıtılmış bireyler arasındaki uçurumu kapama ve
onları olgusal bir evrenselde birleştirme eğilimindedir. Pozitivist yöntemin
birleşme için arayışı nasıl ortaya çıkardığını göstermeye çalışmış ve olumsuz
imlemlerini vurgulamıştık. Ama evrensel bir pozitif düzen düşüncesi Comte’u
boş bir birleşik bilim anlayışının ve pozitif yüksek rahiplerin baskıcı hükümetleri
görüşünün ötesine itti. Comte’un dizgesinde yürürlükte olan bir başka evrensellik
daha vardır—toplumun evrenselliği. Bu içinde insanın tarihsel yaşamını
eyleme çevirdiği bir alan olarak doğar ve, aynı nedenle, toplumsal kuramın biricik
nesnesi olur. Bireyin Comte’un toplumbiliminde neredeyse hiçbir rolü yoktur,
bütünüyle toplum tarafından soğrulmuştur ve devlet toplumsal süreci yöneten
katı yasaların salt bir yan-ürünüdür.
Bu noktada Comte’un
toplumbilimi Hegel’in politik felsefesinin sınırlarını aşar. Pozitif toplum
kuramı insan gelişimini egemen ulusal devletlerin sınırları içerisine sıkıştırmak
için hiçbir neden görmez. Onun evrensel bir düzen düşüncesi ancak tüm bireylerin
insanlıkta birleşmeleri yoluyla tamamlanır, ve eskimiş tanrıbilimsel ve metafiziksel
ölçünlerin pozitivist yokedilişleri sonuçlarını insanlığın être suprême olarak
tanınmasında üretir. Devlet değil ama insanlık gerçek evrenseldir, daha doğrusu,
biricik olgusallıktır.69 İnsanlığın olgunluk çağında, dinsel saygıya
değer biricik kendilik odur. ‘Büyük İnsanlık anlayışı geri alınamaz bir biçimde
Tanrı anlayışını ortadan kaldıracaktır.’70
Sanki Comte, bu
insanlık görüşünü getirerek, içinde pozitivist toplumbiliminin devindiği baskıcı
atmosfer konusunda düzeltmeler yapmaya çalışıyor gibidir.
Notlar
1Discours
sur l’esprit positif, Paris 1844, s. 41-2.
2Discours sur l’esprit positif, s. 17.
3Cours de philosophie positive, 4. yayım, cilt IV, Paris
1877, s. 267.
4Bonald, Théorie du pouvoir: Oeuvres’de, Paris
1854, cilt I, s. 101.
5De Maistre, ‘Etude sur la souveraineté’: Oeuvres complétes’de,
Lyon 1884, cilt I, s. 367.
6A.g.y., s. 373.
7A.g.y., s. 375.
8Cours de philosophie positive, cilt IV, s. 281.
9A.g.y., s. 142 vs.
10S. 142.
11S. 138.
12S. 140.
15Discours sur l’esprit positif, s. 57.
16Cours de philosophie positive, Cilt IV, s. 141.
17Discours ..., s. 78.
18Cours ..., s. 151.
19A.g.y.
22Bkz. yukarıda s. 276 (Türkçe, Birinci basım).
23Cours de philosophie positive, s. 214.
24S. 46.
25S. 92; bkz. s. 144 vs.
26A.g.y.
27Systéme de politique positive, Paris 1890, Cilt I,
s. 11.
28Cours de philosophie positive, Cilt IV, s. 248.
29A.g.y., s. 232.
30S.
252.
31S. 241-2.
32S. 244.
33S. 439.
34Discours ..., s. 56.
35Cours de philosophie positive, Cilt IV. s. 17. |
36A.g.y.,
s. 148; bkz. Discours ..., s. 53 vs.
37Discours ..., s. 59.
38A.g.y.,
s. 76.
39Cours de philosophie positive, Cilt IV, s. 262.
40S. 263.
41S. 264.
42Discours ..., s. 60.
43Cours..., s. 442.
44S. 267.
45Discours ..., s. 43.
46Cours..., s. 279.
47A.g.y., s. 216 vs.
48S. 293.
49S. 264.
50S. 275.
51S. 224.
52S. 149.
53S. 153.
54Discours ..., s. 86.
55Systéme de politique positive, Cilt I, s. 129.
56Cours ..., s. 201 vs.
57S. 202.
58S. 291, not.
59Discours ..., s. 93.
60Bkz. özellikle Cours de philosophie positive, cilt iv, s.
150 vs.
61A.g.y., s. 152.
62A.g.y., Cilt VI, s. 43. vs.
63Cilt VI, s.497.
64S. 485.
65S. 503.
66S. 529.
67S. 356.
68S.357. |
[HERBERT
MARCUSE: US VE DEVRİM: ANABÖLÜM İKİ: TOPLUMSAL KURAMIN DOĞUŞU: BÖLÜM II. POZİTİVİZMİN
TEMELLERİ VE TOPLUMBİLİMİN DOĞUŞU: 3. POZİTİF TOPLUM FELSEFESİ: AUGUSTE COMTE]
Çeviren Aziz Yardımlı • (C) İDEA YAYINEVİ 1989-2000 |